Pazartesi, Mayıs 10, 2010

sen-ben

Duman yıllar önce ki albümünde olayı çoktan bitirmiş. Yorum yapıcak-eklicek birşey var olsun istemiyorum. Bu melodiyle bu hikaye sürsün gitsin. O yüzden lyrics olarak değil blog tadında sizle paylaşıyorum. Açın dinleyin. Okumayın kuru kuru.

Bir adam düşündü durdu. Yüreği kederle doldu.Yanına bi kuş konunca, düşünü bi an unutmuştu..Bilmeden bir aşka düştü.Yeniden sevmem demişti.Yüreği kanatlanınca sözünü bir an unutmuştu..
Sen. Ben. İçinde! Cümle alem dışında..Sen. Ben. Biçiminde!!İyi ki varsın yanımda..
Kaç sefer delindi gönlü.İçine kapandı durdu.Yarılan yürek olunca..yeniden bir aşka düşmüştü.
Sen. Ben. İçinde! Cümle alem dışında.
Sen. Ben. Biçiminde!
İyi ki varsın yanımda..

Çarşamba, Nisan 21, 2010

Bi benim gibiler var, bi YannTiersen.
Bir de bunların buluştuğu bi nokta var.
Vazgeçmek üzereyken bi anda motive olmak, ağlarken kahkalar atabilmek, sıkılırken bi videoyla çok eğlenmek, yarı yoldan dönmek o 'ara' anlardan işte. Hani kulağında çalmasa da, hisettiğin o an.

He bir de, bunun sapağı var. Pj Harvey le YannTiersen'in buluşma noktası da bu oluyor. Bunlarda koltuğa yapışmış haldeyken 'o' spirituelliğe ulaşmak, topuklu çizme ayağından çıkmazken oturup bi of diye sakinleşmek, gece klübünde artık ritmleri bile duymadığını farkedip tuvalete gitmek, makete ara verip bi sigara içmek.

İşte Yann'la Pj'in buluştuğu yol var ya, o hayat. Kaçınılmaz bir depresifliğin içinde farkındalıkla bilince varıp hayata devam etmek, ve sebepsiz herşeye boyun eğip mutlu olmak.

JayJayJohanson, Patrick Wolf, Fanfarlo, SALM..... yolları da var. ama onlar bu yazıyı extrawaganza yapar. Gereği yok.


- Pj Harvey örneği, Cüm'ün yazını okurken shuffle da kulağımı ürperttiği için özel olarak kullanılmıştır. Tezi de ayrıca desteklemektedir. Civil War Correspondant. -

Salı, Nisan 13, 2010

Untitled / why do i do

Aslında bu, kendinle başbaşa kalmaktan kaçmak.

L'etape 1: L'appertement
Bu ev de benim, benden olan şeyler hep bi gösteriş mi acaba. Nası olduğumdan çok nası olmak, görünmek istediğimle alakalı bişey..? Belki de bi sıkışmışlık var. Kendimi bulamadığım.. Boş yerleri dolduramıyorum.

L'Etape 2: Le chat
Bir şeyi sevip sahinlenmek nedir? Nereye kadar senindir? Beslediğin kadar mı ki. Şimdi sevgilimden ayrıldıysam onu aç mı bıraktım?!?!? -confused-
Belki candır, kardeştir. Sana yapışmış söküp atamadığın bişey olabilir.. Atmak aklına gelmediği için ama.

L'Etape 3: S'attendre ou Se réserver
Beklemek var ya çok olağan bişey benim için. Su gibi değil de çay içmek gibi.
Canım mı sıkıldı, hemen bişeye bağla kendini. Hemen aklını fikrini onla doldur. Bu benim işte. Sonra da o gün, o saat, o an gelsin diye bekle. Hani gelmicek belki ama, bu benin hayal dünyam ve onunla barışığım.

L'Etape 4: Nue/ Nude
Hayatı teninde hissetmek çok güzel di mi. Avcunun içinde top olan rüzgar. Tshirtünün içinden sana dokunur bazen ya da. 18. yüzyılda olsak, bu bi felsefe olurdu belki. Çıplak olmak. Her an kıllarını göstererek gezmek değil de bahsim, hayatı hatırlamak istediğinde olabilir. Suyun içinde kaybolmak.

L'Etape 5: 20 chansons d'or
Hayatın bir de diğer tarafı var. Hiç görmediğim-hissedemediğim. Dinleyerek ulaşmaya çalıştığım ama yaşayamadığım. Edith piaf mesela. Aşk herşey demiş ya, kendi inanmış buna. Bense inanmaktan kaçıyorum. Başka değerler var hayatta sanarak. O ki karanlığı sevmemiş. Karanlığı severim ancak ışık olursa demiş. Benim gibi korkmuşmu ki sadece sevmemiş. Aşka da ondan inanmış. Korkmamış..

L'Etape 6: Le lettre d'explication
Sonuçta bi mutluluk var. Ama hep yani. Cemrenaz mesela, geleceğinin ne kadar güzel olucağından o kadar emin ki beklerken çok heyecanlanıyo sabırsızlanıyo. Mutluluk böyle bişey. Palpiter palpiter et palpiter.

Yes, There's gonna be some rocking!


Wanted for life - false
Wanted for me - true

Salı, Nisan 06, 2010

Paris, make me feel like...

Geliceğini biliyorum da. Bekliyemiyorum. Öyle bi heyecan öyle bi telaş. Bazen yan çiziyosun. Sağ gösterip sol da vuruyosun. Ama hani inanmak herşeymiş ya, öyle bi bilmek :)
İlk yanıma geldiğinde gülücükler falan olcak. Sonra dünyanın en mutlu insanı olcam bi sürecik. Bi sürecik daha.. Sonra biraz normalleşicek, ama hep güzel. İstediğim şeylerin çoğunu çat diye yapabilcem, hem sarılıp zıplıycam da. Güzel yani bekleyişi, hayalleri falan. Nasılsa gerçek olucak :)

------
Bu yazı 2 ayrı kişiye hitafen yazılmıştır.

------
... like dancing.

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Today- feelings.

Psikoloji, tasavvuf, benlik.
Bugün herkes benle 'ilişkiler' hakkında konuştu. Çok lazım ya, öyle bi hava yarattım belki. Halbuki umurumda değil ve hiç bu kadar içten umursuz olmamıştım.
Bugün biri bana küstü, diğeri ötekinin küsmesiyle dalga geçti. Kafama takmadım, dalga da geçmedim.
Enerjim gitti sandım. Hayata ondan böyleyim dedim. Sonra başkalarıyla tanıştım. Tanışırken, yalnız olduğumu sandığım yerde çok kalabalık olduğumu farkettim. Çok lazım ya, öyle bi hava yarattım belki.
Bugün insanlar beni izledi. Gördüm. Baktılar sandım, izlediklerini farkettim. Neyi beğendiler/neyden tiksindiler?
İçimde ki enerji gitti ama, hayat bana geldi sandım.
Mutsuz değildim, sadece dünyadan biri gibi hissetmedim.
Ta ki..


Rüzgar eserken hiç çiçeğin açtığını gördünüz mü? 2seviyor 1 sevmiyor yaprağı uçtu. Sevmiyor'un da iyi olduğuna karar verdim: Ne zaman nerde ve nasıl kavramlarıyla o da iyi olabilirdi.

Ben de iyi olabilirdim. Aslında zaten iyiydim. Dedim ya, eksik olan enerji sandım.

Ama değilmiş. Sadece ''farketmemişim'', başka şeyleri anlamakla meşgulken.


The lights here are softer than you'd think
The dim lit peacocks in the trees,
They're hiding their eyes and their beauty, like me
But if my eyes were on my back
I know what I'd be looking at
Through every shade of brown and green

Perşembe, Şubat 04, 2010

Girl, interrupted

Bu filmde ne bulduğumu hiç(!) bir zaman anlamadım.
Ama karşılaştığımda izlemeden geçersem ihanet edecekmişim gibi.
Sanki ben oynamışım da izlemem beni heyecanlandıracakmış gibi.
Oysa hiç de kendimi bulduğum yok..

Delileri izlemek hoşuma gidiyo ama. Günlük hayatta onlarla içiçe olduğunun bilincinde olmak.

Susanna: [reading from a book] "Borderline Personality Disorder. An instability of self-image, relationships and mood... uncertain about goals, impulsive in activities that are self-damaging, such as casual sex."
Lisa: I like that.
Susanna: "Social contrariness and a generally pessimistic attitude are often observed."
[pauses]
Susanna: Well that's me.
Lisa: That's everybody.

Susanna: What kind of sex isn't casual?

Salı, Aralık 29, 2009

PART I - Birey ve Algılar

Her birey bugüne körelmiş algılarıyla gelir. Bunda hemfikir olduğumuzu kabul edicek olursam, doğumun 'top' evre olduğunu açıklığa kavuşturmuş oluruz. Bugün bildiğimiz hiçbirşeyi bilmez, hiç birşeye sahip olmazken bünye olarak daha güçlüyüz. Yani ilerleme sandığımız şeyi elde etmeye başladıkça, her adım bizi geriye götürür. Kişisel gelişimi geliştirmek; her yeni bir bilgi ve duygu, bizi sona doğru götürüyor. Doğru olduğunu sandığımız şeylere yoğunlaştıkça, algılarımızı 7-8 taneye indirgiyor ve diğerlerini tüketiyoruz. Konuşmayı öğrendiğimiz an, bu gericilik yola koyuluyor.

PART II - Kelimeler ve Algılar

Kelimeler. Toplum olabilmeyi kolaylaştırmak, duyguları dile getirmek, düşünceleri paylaşmak için bir yol.
Dil. Aynı toplumun kendi arasında iletişimini sağlayan, fakat diğer toplumlarla bağı sıfır(O)layan, kelimeler topluluğu.
Bir yazar şunu savunur : ''Bebekken gerçek duyguları yaşarız, fakat bunun ne olduğunu tanımlamayı henüz bilmediğimiz için, bu duyguları unuturuz''. Zaman geçtikçe, bize kelimeler vasıtasıyla öğretilen duyguları yaşar hale geliriz. Böylece akabininde kültürler arasında yaşanan duyguların ve hayatların farklılığı gözetilir.
I'm sorry/j'suis desolé yerine biz onlarca farklı duyguyu yaşarız. Başın sağolsun- Geçmiş olsun-Özür dilerim-Çok üzgünüm- Pişmanım... Herbiri insanda farklı bi duygu uyandırır. Oysa onlar bütün bu saydıklarımı aynı şeye yüklüyorlar. Sevmek sadece 'love'dan ibaret olsaydı da, ne evlenılecek kadın olurdu ne de ''seviyorum ama aşık değilim''ler. Nitekim bu sebepten, kendi dilinden konuşmayan insanlayken kendini yeterince ''sen'' hissetmez ''sen''i yeterince karşındakine aktaramazsın. Peki ya aynı dili konuştuğumuz insanlar. Ona ne kadar aktarabiliyo olabilirsin. Belirsiz.

PART III - Anlamak ve Algılar

Bazı şeyleri anlamak çok kolaydır. Kabullenmek de. Kabullendiğin an anladığın andır zaten. Mesela mavi kalemi anlamak çok basit. Mavi bir kalem. Ve ya kapının çaldığını anlamak. Bu da çok basit.
Bazıları orta derecede anlaşılırdır. Düşündükçe anlamaya başlarsın. Sonuca yaklaştığını hissettikçe benimsersin, ve kabullenirsin. Mesela Sarkis. Düşünmeden anlayamazsın. Ama sonra öyle bi kabullenirsin ki, hayatına soktuğunu farkeder olursun.
Anlama evresinde algılarla savaştığın bi bölüm vardır. Bazı şeyleri anlamana engel olur, algı sınıfların birbirine karışır ve asla sonuca varamazlar.
Sevdiğin kişinin senden sebepsiz uzaklaşmasını anlayamazsın mesela. Bilsen de anlayamazsın. Ve ya bir arkadaşının bir sonraki adımını mantığına oturtamazsan anlayamazsın. Duygular, düşünceler, duyular hepsi birbirinin içine girer. Sıralama karışır. Algıların mahfolduğu an, anlayamadığın andır. Öyle bi telaş olursun ki saniselik, bunu sen farketmesen bile, vücudun hemen kendini toparlayamaz ve tepki gösterir. Tepkiler belirginleşirse eğer, kimi zaman sinirlenirsin, kimi zaman kıskanır. Bazen çekici gelir anlayamamak. Bazen üzer. Hırslandırdığı anlar da olur. Ama bunların hiç biri akıl yetinin karar verdiği şeyler değildir. Bünyen de yaşanan kaosta aradan sıyrılabilendir.

PART IV - Algıyı Anlamak(?)

Algıyı kontrol edemez olduğun bu an, mükemmelliğe en uzak olduğun andır. Topu topu 15-20 algıyı kontrol edemezken, mükemmelliği tartışmak yakışıksız. Mükemmel olan bebektir. Yaşamı tanımayan, duyguların anlamını bilmeyendir.

Bu sebeptendir ki, dünya patlıyor, dünya ısınıyor, dünya donuyor.
alt metinde, insanlar ölüyor, hayvanlar kesiliyor.
bir alt metinde, insanlar intihar etmeyi seçebiliyor.

Varoluşun (iyi sanarak) kötü yönde sömürülmesi, mükemmelliğimizi basitleştiriyor. Görmeden, farketmeden, bilmeden.

Perşembe, Ekim 29, 2009

HB


Bugüne kadar, bi anıdan bahsederken genelde bahsi geçen zaman dilimi 2-3 sene öncesi olurdu. O civarlar.
Bugün eve geldiğimde( bu koşullarda ailemin evi demek daha doğru) odamı çok özlediğimi farkettim. Normalde hiiiiç ama hiiiç oturmadığım masama oturup bişeylerle oyalanırken, birden rafın altına boardmarker'la yazılmıs, temızlenmek ısteyp de temızlenememiş olan, yazıyı gördüm. Ay ne kadar sevindimmm bi anlatabilseem. Saniye saniye flashback yaşamak o kadar harikaydı ki.
Masum bir şarap sefasından sonra yazmıştık onu. Pek masum sonlanmamıştı, ama hani, amaç oydu sonuçta. Ve düşündüm tam 6bucuk sene olmuş onu yazalı.Çok komik, o geceyi-sabaha bağlayan günü hala çok net hatırlıyorum. Keşke Begüm burda olsaydı da saatlerce o günü konuşup gülseydik. Onun yanına gidiceğim için çok heyecanlıyımm şuan. Günler hemen geçsin istiyorumm.

O harfleri oraya yazarken o kadar keyif alıyoduk ki, sonradan sıçıcağını bilmenin heyecanı aslında o. Olay çok minik olsa da, heyecan aynı. İnsanı genç tutan duygulardan biri de o kesinlikle!
Ve evet. Artık bahsi geçen anılar için 2-3 sene kesmiyomuş. X sene önce'lerin büyümesiii beni çok geriyoo :))))

not: Benim bir arkadaşım daha var. Keşke o da burda olsaydı da saatlerce birsürü şey yapsaydık. Onun yanına gidemediğim için çok üzülüyorum şuan. Günler hemen geçsin istiyorum.


TANRIM hiçbir şeye vakit bulamıyor kesinlikle organize olamıyorumm.
vakit bulabildiğim tek şey dışarı çıkmak. kendime acıyorum.

Cuma, Ekim 23, 2009

Kıtalar arası.

http://www.youtube.com/watch?v=3n1GjSYjGzE

Robbie Williams Londra'da çılgınlar gibi konser vermiş. İlginç olan şu ki, canlı konser dışında, avrupa da 230 sinemada canlı yayınlanmış konser. Hayır şimdi ne gerek var böyle bişeye. Konserle bir olur mu. Canım. Çok severim onu ama, bu olmadı yani. Hergün çok değişik şeyler oluyo.


---------------

Sonra bi de monark kelebekleri varmış. Çok özel çok nadidelermiş. Her yıl bu mevsimde Kanada'dan Meksika'ya göç ederlermiş. Amaaaa bu sene bunu başaramıcaklarmış =( çünkü bu kelebekler yorulup çam ağaçlarında dinleniyolarmış. Ve o çam ağaçlarını böcekler istila etmişler, bunlarda kelebekleri öldürcekmiş. Orman görevlileri haldır huldur böcekli ağaçları kesiyormuş. Monark'lar göç etmeden hepsini kesmeye çalışıyolarmış. Ne kadar naif görevliler di mi. Minicik kelebek için nelerle uğraşıyo. Yerim ben o görevlileri.


--------------

Mecixo City'de de çok çılgın olaylar dönmüş. Büyük ayaklı rengarenk yüzlü palyaçolar
gösterii yapmış. Meydan da güle oyniya yürümüş birsürü palyaço. Kongreymiş. Ama asıl olay, toplanmalarının sebebinin vergi şikayeti olması. Zaten çok az para kazanırlırken vergi çokmuş. ''Dışardan çok mutlu görünüyoruz, ama içerde aslında çok mutsuzuz'' =(((((

Cumartesi, Eylül 05, 2009

Yalan söylemek doğamızda varken, bünyemizin buna ayak uyduramaması hiç yakışı kalır değil. hele o gözler.

Cuma, Eylül 04, 2009

Bir heyecan bulmaya ve yaratmaya ihtiyacım var. Değişik birşeyler yapmaya ve yaşamaya da. Her bu mevsim gelişinde beraberinde bu duyguyu da getiriyo. İlginç değil mi. O yüzdendir ki hep bu dönem de kendimi ifade etmek için farklı yollara giriyorum. Üşenmezsem. Dışarı vurmak istediğim çok şey var, ama çoğu zaman bunu nasıl yapıcağımı bilemiyorum. En azından, şimdilik, boyalarım var. Ve duygularım.
What am i feeling right now..umm.. it's like.. just.. as serious as your life..

Perşembe, Ağustos 06, 2009

It doesn't matter to the sun.

Je me suis reveillé. C'etait le matin. Mais pas l'un qui est bon. Avec la discussion. Ouai, mechante. C'est suppot de satan. C'est mon mauvaise grain. La discussion sur rien et pour rien, mais inexticable. Je suis encore morose. Peu pleurer. Peu de la larme. Et quand je m'apercevois, il joue l'un de chanson de Grey's Anatomy. C'est encore Grey's qui me fait morose. C'est le destin ou l'univers?
Je deteste a la relation, comme copain. J'imagine que c'est le paradis. Mais je sais qu'il ne sois pas.

Salı, Ağustos 04, 2009


There are millions of people in this world, but in the end it all comes down to one. I still panic sometimes, forget to breathe, but I know that there's something beautiful in my imperfections; the beauty that he held up for me to see. The strength that I will never be able to say.

17. tam ergen. ama sarhoş, ve aşık.

Cumartesi, Ağustos 01, 2009

nouvelle epoque de moi


J'ai deja un maison. Nouveau maison. L'Maison de moi. Le reste, pas la chambre que la limite, c'est la maison. Peu la liberte, mais juste la solitude.

Lisedeyken yurtdışında okumayı hep arzulardım, ama şimdi korkuyorum.
3 ay öncesine kadar da tek başıma eve çıkacağım günün hayallerini kurardım. Koltuğa uzunarak müzik dinlediğimi hayal ederdim. Şimdi keşke bi arkadaşım olsa diyorum. Banyodan çıktığımda evde çıt çıkmadığı gerçeği beni biraz geriyo açıkçası.

'O' gün gelince endişelerim gün yüzüne çıkıyo diye düşünüyorum. Hayal ederken kafanda ne kadar herşeyi yerli yerine oturtuyosan, gerçek hayatta bi o kadar herşey bilinmez oluyo. Orda uyuyacağım ilk geceyi çok merak ediyorum. Ve de ilk sabahı. İlk apartman kapısını açışımı da merak ediyorum. İlk defa başka bi apartmanın kapısını anahtarla açıcam.

Cemrenaz tek başıma karpuz taşımamın bana süper bi tatmin yaşatıcağını söylüyo. Ama ben hayatımda hiç karpuz taşımadım ve gerçekten çok kocaman oluyolar.
Ayrıca yemeği kendim yapıp yemeyi de hiç sevmiyorum. Çünkü yaparken doyuyorum.

Oraya ve orda tek başıma yaşamaya alışana kadar, tüm sevdiklerimi beklerim.
Sonrası için şuan söz veremiyorum..

Cumartesi, Temmuz 18, 2009

If I

Acaba başka bi yerde dünyaya gelip başka hayatlar yaşasaydım nasıl biri olurdum. Belki ruhların da karakteri vardır.

The mess we are in

My boy thinks that one day I'll leave him for an another one. Ugliness, dysphoria.
Last year, we were not like that.

Cuma, Temmuz 17, 2009

Art is what you can get away with, Cüm.

Perşembe, Temmuz 16, 2009

Gettysburg, i want you.

They’ll gain the world but lose their souls

They’ll gain the world but lose theirs souls.

Hayat bi andan ibaret olsaydı, bu çok kısa olurdu. Ama bir ömür de çok fazla.

Ben kendime yetemiyorum. Bir hafta limiti var. Bir hafta sonra yetemiyorum ve başkalarını istiyorum, onlarla vakit geçirmeyi arzuluyorum. Sanki bende ki her şey tükenmiş, onlardan yeni şeyler almam gerekiyomuş sanıyorum.

O kendine yetebiliyor, benim gibi değil. O bir ömür kendi olabilir. İsterse yalnız da kalabilir.

Hem sıkılmaz da. Ben yapamıyorum. Bu sebeptendir ki, sorunlar yaşıyorum.

Benim ‘ömrüm’ 1 hafta.

Gerçek ömür de 1 hafta olsaydı, hayat mükemmel olurdu. İstediklerimi yaparken, başkalarını üzmezdim. 1 hafta sonuçta. Başkalarının hayatlarına zarar versem de, ortalama 2 3 gün sonra geçicek olurdu. Güzel olurdu.

Hem o zaman sorumluluk almam gerekmezdi, ya da başkalarını düşünmem. Canım ne istiyosa onu yapardım. Şimdi de yapıyorum.

Ama artık şunu öğrenmemin ve kabullenmemin vakti geldi. Kabulleniceğim ‘o’ gün bugün değil, fakat çok yakın olmak zorunda. 1 haftadan fazla kendime yetemiyorsam, 2. hafta hayatımı güzelleştircek şey için- en güzeli olduğunu sandığım şey için- canımın her istediğini yapmamalıyım.

Kendime yetebilsem, buna inansam, benden bişey beklemesine izin vermezdim. Ama şuan buna hapsolmuş mahkum gibiyim.

Ve kimse bilmiyo ki: İçimdeki gerçekler, dışım da çok yalan.

Ya duygularımı kaybedicem, kusa kusa, ya da benliğimi kaybedicem. Bütün yazı buna ‘’refer’’ etmese bile, bloğa ilk yazdığım entry hala geçerli. ‘Başlayan ilişkilerin bi şekilde biticeğini bilirdim, bu bana garip bi şekilde huzur verirdi. Şimdi hiç bilmediğim birşey yaşıyorum. Kaybolmuş durumdayım.’

Benim ömrüm 1 hafta.

Banksy olana dek...

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

Je m'appelle Jane!

- Dis Birkin, c'est quoi ces yeux qui regardent dans le vide on dirait que t'es dans la lune ?
- C'est parce que je m'ennuie.

Pazar, Haziran 28, 2009

Güç itiraflar

Bazen canım o kadar sıkılıyo ki, sırf adrenalin olsun diye sevgilimle kavga ediyorum.
Yemek yemeyi o kadar seviyorum ki, bazen yanımda kimse yoksa nefes almadan saldırıyorum.
Alışveriş yapmayı aslında çok seviyorum. Ama mağazalara girdiğimde herşeyi alma güdüsünden kurtulamadığım için, alışveriş yapmıyorum ve sevmediğimi söylüyorum.
Arasıra insanları hiç sevmiyorum.
Artık içki içmekten çok sıkıldım ama içmezsem sıkılıcağım için içiyorum.
Sevgilimi o kadar çok özlüyorum ki, 3. günden sonra özlem acı bi hal almasın diye unutmaya çalışıyorum.
Aslında telefonla konuşmayı çok seviyorum, sadece etrafımdaki telefon düşkünü insanların konuştukları ilgimi çekmiyo.
5-10 sene içinde ölümcül bi hastalığa yakalanıp ve ya aniden beklenmedik bi şekilde ölüceğime inanıyorum.
Hayaletlerden ve cinlerden çok korkuyorum, zaman zaman benimle konuştuklarını zannediyorum. Ben de onlarla konuşuyorum..
Bazen kendime o kadar güvenmiyorum ki, planlarımdan vazgeçiyorum.
Ve kendine çok fazla güvenen insanları, küçük görüyorum.

Cuma, Haziran 12, 2009

Charlotte'u Kıskanarak : Special B


“To be lonely is a state of mind, something completely other than physical solitude; when modern authors rant about the soul’s intolerable loneliness, it is only proof of their own intolerable emptiness.”

Karen Blixen

Ara sıra sorunumun -yalnız kalma- olduğunu düşünüyodum. Bugün farkettim. Sorunum sadece onsuz kalmaktı.

Çılgınlar gibiyim. Bağımlıymışım* taklidi yapıyorum. Her an onu istiyorum. Bazen istemiyorum sanıyorum. Ama sonra gene istiyorum.
Sadece çok mutluyum aslında. O yüzden.
Bu sefer, ilk defa, mutluluğa ''obsessif'' oldum.

Bugün bi çiçek gördüm. Bildiğimizden farklıydı. Çok güzeldi. Sapı yoncadan, çiçeği kayadandı. Onu da doğa oluşturmuştu. Ama farklıydı. Hem de bu kapitalizm farklılığı değildi.
Hep kapitalizmi çok sevdiğimi içten içe gizlerdim. Kapitalizmi hala biraz seviyorum. Özellikle farklılık yaratabilen kapitalizmi seviyorum. Yani kapitalizmin farklılık yaratabilmesini seviyorum.
Ama bu sefer buna gerek yoktu. Doğa bunu çoktan yaratmıştı. Geriye tek kalan şey, onu farketmekti. Ve ben onu bugün yapabildim!!

Ona da gösterdim ''çiçeğimi''. Anladı mı bilmiyorum. Mutluluğumu yaşadı mı pek emin değilim. Ama onunla paylaşmak güzeldi. Onunla birşeyleri paylaşmak güzel zaten. Genelde. Hep.

Benim çizdiğim şeylere benziyodu. Sıkılınca çizdiklerimden. Ya da mutluyken. Herhangi bi zaman boyadığım şeylere benziyodu. Fantastik denemeyecek kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar fantastik şeylerden. O çiçek benim. O'nu ben çizmedim belki ama, benim.

Çok mutluyum. Gezmeyi çok seviyorum. Küçük süprizleri ve gereksiz ayrıntılara bayılıyorum. Galiba o yüzden fotoğrafı seviyorum. Ayrıntılar ve süprizler yüzünden.
Renkleri de severim, o ayrı.

İçten içe gizlediğim bir şey daha var. Bugün Cemrenaz'ı çok özledim.

Cumartesi, Haziran 06, 2009

ZOR (may be part2, but absolutely refer to her)

ZOR YANİİ!!!!!

Keyfine göre hareket edebilmek, her istediğinde her istediğini yapabilmek, istediğin kişiyi sevmek, sevdiğin kişiyle anlaşabilmek. En önemlisi, tartışmayı adabıyla bitirebilmek zor. Gerilmeden yanyana durabilmek, etrafı yumruklamadan sakinleşebilmek, küfür etmeden içindekileri dışarı vurabilmek zor.

Sorumluluk almak. Bu en zorlarından biri aslında. Keyfine göre hareket ediceksen nası sorumluluk alabilirsin ki. Ama alman gerekiyosa?

Napmak gerektiğini ben anlamadım işte. Bulamadım. Bu yüzden zor. Anlasam herşey kolay olurdu. Zor olmazdı.

Sevmeye alışınca kolay geliyo. Ama sevgi bazen ne geçmişi unutmaya yetiyo, ne gerçeklerle yüzleşmeye. Sinirlerine hakim olabilmek çok zor. Kafayı yememek. Kolay değil bunlar.

Annem dedi bana : Kızım ilişki fedakarlık ister, olur mu böyle! Canının her istediğini yapamazsın. Zordur bunu başarmak. Ama güzeldir...

Umarım anlattıkları gibidir: Şimdi olduğu gibi sonra da güzeldir.

Çünkü çok seviyorum. Ama çok zorlanıyorum.

Onu da zorluyorum. Biliyorum.

Cumartesi, Mayıs 30, 2009

kemkümnaz.





Merhaba!
Uzakta olman beni bağlamaz.
Şımarık bir çocuk olmak, seni yanımda istemek istiyorum.
Ve bunu çok yakın zamanda yapacağım.

Geçen günlerde seni bir erkekle aldattım. Sirkeciye onunla birlikte gidip dolandım. Tramway da onunla başka anılar paylaştım.
Seninki kadar güzel anılar değillerdi. Ben de onu özel gizli bahçemize götürdüm. Orayı ne kadar çok beğendimizi anlata anlata bitiremedim. Anlamak çok istedi, anlayamadı. Seni aldata aldata- anlata anlata bi hal oldum.

Sonra seninle tramway anılarımızı anlattım. Aldatmakla kalmadım, onunla, özelimizi paylaştım. Anıyı paylaşmak, anlamak, gülmek istedi.. Bu sefer de olmadı.

Pamukçu ablaya çıktım. Onunla seni konuştum. Seni yaşayamayınca, yaşatmaya karar verdim..

Ertesi gün akm'nin önünde arabaya başka biri bindi. Seni gene aynı erkekle aldatıyodum. Çok gerçek olmasına rağmen, çok yapaydı.

Pi'ye gittim. Mojito istedim ama sarhoş olmadım. Meğersem neşemden sarhoş oluyomuşum. Ben demiştim 1 mojito çarpmaz başka bişeyler var bu işin içinde diye!

Gözlerim kızarıcaktı. Gene aklıma sen geldin. Bu sefer senin yüzünden değildi fakat canım istemedi. Seni hatırladım, gene hüzünlendim.

Hayat bizi ayırmasın tamam mı.

Cuma, Mayıs 29, 2009

Facebook olmadan yaşamak

Önce güzel gelir... Rahatlamış temizlenmiş hissi kaplar 4bi yanını. Belki de en büyük bağımlılığı yendin çünkü di mi!!!

Sonra yavaş yavaş varlığını belli eder. Bir süre sonra belli etmekle de kalmaz, adeta yaşam sınırlarının içine solucan gibi bulduğu delikten girer.

Zordur. Cesur ve çetin olmak gerekir.

Herhangi bir sohbet ortamında, popüler olan bi videoyu izkememiş olma ihtimalin %130'dur. İlk darbe bununla birlikte gelir. Sohbete katılamaz kendini dışarda biri gibi hissedersin.

Ardından bu hareketini kıskanan, çekemeyen ve hatta inanamayan insanlar baş gösterir..
- Abarttın artık ne kapatması!!!!
- Nasılsa 1 hafta sonra geri açıcaksın.. bayık...!
- Saçmaladın artık resmen sana ulaşamıyorum.
- NİYE BÜTÜN YORUMLARINI SİLDİN ALLASEN SALAK MISIN!
- beni facebook'tan mı sildin. ilk iş gittin bunu yaptın di mi. inanmıyorum yaa.
- Ya napıyosun? hiç ortalıkta yoksun..?

Sevgili insanlar. 1 hafta sonra açıcak olmam sizi ilgilendirmez, kendi işinize bakın. Bana ulaşamıyosan, ulaşamadığını nasıl söyluyosun! Yorumları silmekle tabiki uğraşmadım!!!! Hayır seni de silmedim. niye siliyim! ''ortalıkta yoksun'' da ki ''ortalık''tan bahsin, facebook heralde, çünkü ben hala ortalıktayım!!
.

Cuma, Mayıs 08, 2009

smtms

Zaman zaman beni gülümseten anıların, ansızın karşıma çıkmasından hoşlanmıyorum. Sadece ben istediğim zaman gelsinler, anlaşalım. ''Ego'' öyle birşey ki yenisiyle eksiklik kapanmaz, ve ya eskisiyle yetinemez. Her kimsenin kendine ayrılmış bölümüyle ilgilenir o. Başka şeylerle tedavi edilemez. Ve ya başka kimselerle. Hayır, ben egoist değilim. Doğanın ve düzenin kombinasyonundan ortaya çıkmış sıradan biriyim. Herşeyin tam ortasındayımdır daha çok. ''Egoist'' sanılmamı doğuran şey, doğanın kanunudur. Ve baş edebilmek için çok çaba sarfetmek gerekmektedir.
Ve ben deniyorum.. Uzun zamandır deniyorum..
Başarmaya çok yakınım, yeni bir ''yara'' alana dek..
" there was a girl always askin' questions to herself. but there were no experts. so she had to handle it by herself. now in the final hours, she is cryin her heart out. but then she will be all cleaned up and good to go, and smile at him again."

Perşembe, Nisan 30, 2009

ketto

Şu konuda anlaşalım.
Öncelikle, ben.
Sonra sen.

Pazar, Nisan 19, 2009


Inní mér syngur vitleysingur - Sigur Rós

padam padam padam

Saat kimbilir kaç. Sahilden tın-tın.. Biraz yeşil biraz mavi, çok çok minicik mor, 2 löpçük de beyaz boya kat, o renk oluşuyo. O rengin ismi ne bilmiyorum daha açıkça dile getirmek gerekirse. O renk bi araba. Gece ne kadar harika görünüyordu tahmin edebilir misin? Edebiliyosan bu senin hakkında 2 olasılığı doğurur. 1.si hayalgücün harika, 2.si sen de o arabayı gördün!
Dolmuşlar gece nasıl olur bilirsin. İçindeki 7 kişiden 6sı sarhoş, bu 6 sından 5 i uyuyo biri müzik dinliyodur. Uyuyanların 4ü, 2şer olarak çift.. Geriye kalan kişiyse yamulmuş bi şekilde bayılmıştır. Ve olası şöförümüz bu gerçeğin çoook uzun zamandır bilincinde olduğu için, kökler. Gaz fren viraj rampa demeden yoluna devam ederken adeta bir F1 edası sezilir. Çok çılgındır. Malum ben ayık olanım. Malum 7. kişiyim.
7. olmanın verdiği avantaj ise pis asfaltı izlerken o renk arabayı görmenin heyecanı ve mutluluğunu yaşamak oldu. Adeta rüyada parlak renklerde akordyon görmek gibiydi..
Sevgili ipod'umun da katkısı büyük.

Salı, Nisan 14, 2009

Speak Low


Birsürü şey O. Mesela,
- pizza yerken kenar sosuna banmak
- trafikteyken öpüşmek, yol açıkken bağararak şarkı söylemek
- sürekli seni izlediği ve bundan keyif aldığı için kendini superstar gibi hissetmek
- dünü unutamasanda bugünün onunla olmasını istemek
- uyurken mırıldanmak
- uyanıkken de mırıldanmak
- guitar hero oynarken heyecanın coşkusuna kapılıp yanmak
- evin önündeki manavdan 2 adet portakal alıp 10 parmak yemek, sonra da yedirmek
- banyo da flunk ve sigur ros dinlemek
- pes oynarken onun tipine gülmek
- sürekli su içmek
- pazar sabahı çizgifilm izleyip, pazartesi sabahı küfür etmek
- bedavaya nü model, masör, kimi zamanda aşçı bulmak.
- kapının deliğinden bakınca karikatürize olmuş tipini izlemekten keyif almak
- tezgahta nutella yemek
- sık sık ''flört'' döneminizle alakalı yeni ve güzel bir sırrı öğrenmek
- onu uyurken daha yakışıklı görmek
- kendini uyurken daha güzel hissetmek
- uzaktayken özlemek
- yanındayken de özlemek
- bazen sıkılmak
- sıkıldığında da özlemek
- ona sarılabilmek için parmak ucuna yükselmek
- seni nasıl bu kadar cuk tanıdığına hergün şaşırmak
- ve bundan korkmak

Pazartesi, Nisan 13, 2009


yapmak ve olmak isteyipte zamanı kaçırdığım birsürü şey vardı. kiminden vazgeçtim, kimisinin peşinden gidiyorum. bugün hala yapmak ve olmak istediğim binlerce şey var. onlardan kaçını kaçırıp kaçını yakalıycağımı bilmiyorum. kaçıracaklarımın varlığı beni korkutuyo. herşey olmak herşeyi yapmak istiyorum. ve hepsi şimdi olsun istiyorum. yarını beklemek çok acı, bugüne sığdıramamak da bi o kadar can alıcı. asıl işkenceyse, benliğimin, bugüne sığdırabileceği şeyler için yeterince çaba göstermemesi. tembelim ve bundan vazgeçemiyorum. ihtiyacım olan şeyi bulana yada farkedene kadar söylenmeye devam edicem. hiç bi işe yaramadığını bile bile..

Perşembe, Nisan 09, 2009

MorningLight

Ezan seslerinin karışması ne kadar korkunç birşey. Hayatımda yaşadığım en kötü deneyimlerinden biri bu. Olmaması gereken bir kombinasyon. Bir an için hayaletler geldi ıssız sokaklarda uğulduyolar sandım ( The Amityville Horror izledim de geçen) Saygıdeğer imamlarımızın başının altından çıktığını öğrenene kadar, korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Ezan'dan korkmak. Yineliyorum: sosyal düzen değişmeli.
Sokak aralarında keman neyin çalan yok ki buralarda, olsa da ondan korksam bari.

Thrupenny Tears

Acı çekiyorum. Şuan tam olarak ''sevgilimin'' yanında ve Miami vari bi yerde olmak istiyorum. Kapitalizme gerek yok Antalya da olur. Çeşme falan.. Ağva ya da gidebilirim. Minicik güneşlenir, kocaman eğlenirdim. Sonra minicik kitap okur, kocaman güneşlenirdim. Sonra hooop denize. oh oh oh. Garcia da olsa tam süper olur. Böylece rengarenk gözlüklerimle onu kıskandırır egoma -ego- katardım. (Evet Bengisu insan bazen böyle önemsiz* şeylerden ego tatmini yaşıycak kadar basit olmak istiyo.) Hayat beni çok yormaya başladı. O'nun dediği gibi, ortalama 12 saat uyanık kaldığımızı düşünsek.. bu bana çok fazla. Günlerdir uyumadığımı da hesaba katarsak, sanırım bi sonraki ödevim tabutumu tasarlamak olucak. Garcia lütfen mezarıma sevdiğim şeyleri de göm benimle birlikte. Sen girmeye çalışma sakın ama, hatırlatırım, sevdiğim dedim.


*: şimdi şunu şunu yapıcam, sonra bunu yapmam lazım. sonra şuraya gidip şunu vericem. bi arada onu yapmam lazım.. ( database error)

- efendim
- müsait misin?
- evet.
- tamam hadi dışarı çıkalım
- işin yok muydu senin?
- yok.
- ok.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

1gece de sınırları zorlama çizimleri




1 araba
1 oje
2 parfüm şişesi
1 gözlük
1 hoparlör

elde var sıfır
''The unknown is the biggest hurdle, it's the game, right right. You need the plan.''

Salı, Nisan 07, 2009

Unemployed in Summertime


Günler 25 saat olsaydı fenomenini yaşamaya başladım bir süredir. 1 saat daha fazla olsaydı hiç birşey değişmiycekti ama bi ümit. 24 saatin yetmediği kesin. Sosyal düzen değişmeli. Bir de aynanda bir kaç yerde olabilme arzusu var şu sıralar. Michalengelo (NinjaTurtles) edasıyla pizza yerken derste olabilmek mesela. Ya da aynanda 2 eventte birden dünyayı kurtarıcakmışçasına dans ederken ödev yapabiliyo olsaydım hayatım mükemmel olurdu.
Pamuk prenses gibi tavşanlarla oynayabilirdim. Yakışıklıyı da bu arada hooop götürmüş olurdum.
Şimdi bi de uyku problemim var. Olumlu görünüp en tehlikeli olanı. Engel olamadığım bi uyuma azmi var bedenimde. Pamuk prenses olsam süper olçakmış.
Kırmızı elmaya da bayılırım bu arada. Küçükken acaba hangisini cadı koymuştur diye düşünüp özenle seçerdim. Cadı'nın elmasını yiyip yemediğimden emin değilim.

umarım bir gün ben de bombastique fotoğraflar çekebilirim






unfinished symphony

Başlayan ilişkilerin bi şekilde biticeğini bilirdim, bu bana garip bi şekilde huzur verirdi. Şimdi hiç bilmediğim birşey yaşıyorum. Kaybolmuş durumdayım.